Naci ASLAN
Oluşum Tiyatrosu / Ankara
Çocuk tiyatrosu gündeme gelince iki ayrımdan söz etmek gerekir. Çocukların çocuklar için yaptığı tiyatro ve yetişkinlerin çocuklar için yaptığı tiyatro. Çocukların çocuklar için yaptığı tiyatro bu çalışmanın kapsamı dışındadır. Çalışmamız yetişkinlerce çocuklara yapılan tiyatroyu irdelemektedir. Nasıl bir çocuk tiyatrosu sorusuna yanıt verebilmek için, öncelikle nasıl bir tiyatro ve nasıl bir çocuk eğitimi-öğretimi sorularına yanıt vermek gerekmektedir. Çocuk nedir? Dünyayı nasıl algılar? Algılarını nasıl ifade eder? Oyun onun için ne anlama gelir? Neden sürekli oyun oynar? Hayata nasıl ve nereden bakar? Çocuk toplumumuzda sosyal bir varlık olarak nerede durmaktadır? Toplumumuz çocuğa nasıl bakmaktadır?
Dünyada yakın zamana kadar çocuk; “yetişkinin küçük hali” ya da “küçük insan” olarak algılanıyor ve eğitim-öğretim sistemleri buna göre düzenleniyordu. Ancak daha sonra bu anlayış terk edildi ve çocuğun ana-babadan olma ama onlardan ayrı bir birey olduğu, dünyayı kendi bireysel özellikleri ile algıladığı gerçeği anlaşıldı. Ülkemizde ise bu gerçek henüz tam olarak kavranamadı. Çocuk hala “yetişkinin küçültülmüş hali” ya da “ailenin süsü” olarak algılanabilmektedir. Çocuklar biz yetişkinlerin egemen olduğu yetişkinler dünyası’nda yaşamakta, yaşamda var olan her şeyi bizimle paylaşmakta ve yetişkinleri örnek alarak yaşama hazırlanmaktadırlar. Ancak her biri kendilerine özgü duyguları, düşünceleri, algılayışları olan bireylerdir. Yalnızca yaşam yolunda deneyim kazanmaya gereksinmeleri vardır.
Oysa çocuklarını kendilerinin bir uzantısı olarak gören anlayışlar, çocukların gereksinmelerini tamamen bir kenara atarak, kendi deneyimlerini yaşamalarına izin vermeden, hazır ve kuru bilgilerle onları yaşama hazırlamaktadır. Bu hazırlama sırasında çocuk, ana–baba, öğretmen gibi direkt ilişkide olduğu kişilerin yanısıra, tiyatro, sinema, TV gibi iletişim araçlarının da etkisi altında kalmaktadır. Bu durum ilk bakışta olağan gibi görünmekle birlikte, bir çok sakıncaları da beraberinde getirmektedir. Çünkü bu hazırlayış doğal olarak yetişkin gözüyle olmakta, çocuğun duyguları ve düşüncelerinden çok, yetişkinin (tiyatroda yönetmenin, oyuncunun) duygu ve düşünceleri etkin olmaktadır.
Sözgelimi, oyuncu sahnede oyun oynarken, çocukların kendi kontrolü dışında hareket etmelerini doğru bulmaz ve onların oyunu uslu bir şekilde izlemelerini ister. Oysa çocuklar biz yetişkinler gibi bir izleyici olamazlar. Çocuklar ancak kendilerine ilginç gelen, merak uyandıran, heyecan veren konuları izler ya da dinlerler. Dahası izlemekten, dinlemekten çok hareket etmek ve etkinliğe aktif olarak katılmak isterler. Ancak hem okulöncesi ve ilköğretim birinci kademedeki çocuklara tiyatro yapanlar, hem de geleneksel eğitim sistemimiz çocuğun pasif olarak izlemesini–dinlemesini öngörür. Tiyatroda bu anlayışa göre, çocuk yerinde oturmalı ve bir yetişkin gibi oyunu izlemelidir.
Öğretmenlerin, hatta oyuncuların çocuklara “susun”, “izleyin”, “yerinizden kalkmayın” dediklerini hep duyarız. Burada öğretmenler ya da oyuncular aslında çocuğa dil ötesinde; “katılımcı olmayın” mesajını vermektedirler. Oysa çocuk hem verilen mesajdaki anlamı, hem de o mesajın dil ötesindeki anlamını kavrar.
Çocuk tiyatrosu, çocuğa rağmen yapılmamalıdır. Çocuk tiyatrosu çocuğun gelişim özelliklerini, duygularını dikkate almalıdır. Çocuk yetişkin gibi sunulanları elemeden geçirerek, kendisi için gerekli ve uygun olanları değil, verilenlerin tümünü alır ve doğrudan yaşantısına katar. Bu süreçteki olumsuz yaşantıların geri dönüşü çoğu zaman olamamaktadır. Bu nedenle çocuk tiyatrosu yapacakların bu gerçeğin bilincinde olarak davranmaları gerekir.
Çocukların en temel özellikleri spontan ve yaratıcı olmalarıdır. Yaratıcı ve spontan çocuk merak eder, soru sorar, araştırır, keşfeder ve öğrenir. Sürekli olarak yeni olana ulaşmaya çalışır. Hem varolanın, hem de bilinmeyenin sınırlarını zorlar. Oysa yetişkinler tarafından çocuğun bu özellikleri bilinçli ya da bilinçsiz olarak bastırılır. Çünkü yaratıcı çocuklar bir çok zaman alışılmış normların dışında yer alırlar. Ya da akılcı (!), kuralcı (!), mantıklı (!) ve konformist (!) yetişkin dünyasında ve hatta bu tür özelliklere sahip olmayan akranları arasında bile normların dışında algılanabilirler. Bunun bir nedeni de yetişkinlerin yaratıcı çocukların farklılığı, sıradışılığı ve bitmek bilmez soruları karşısında ne yapacaklarını bilememeleridir. Çocuğun soru sorması ve düşüncesi ifade etmesi çeşitli davranışlarla engellenir. Çocuğa bir yığın kuru bilgi–kural dayatılır ve bunları ezberlemesi–öğrenmesi istenir. Sonuçta toplumun isteğine uygun, sorgulamadan kabullenen, kaderci ve bireyci olarak yetişen çocuk; kendisi için önceden hazırlanmış rollerden birini ya da birkaçını seçerek yetişkinler dünyasındaki yerini alır. Tüm bu dayatmaları reddeden çocuklar ise cezalandırılır ve kolayca "sorunlu çocuk" olarak damgalanır. Gerçekte ise, yaratıcılık ve spontanlık çocuğun özgür, mutlu ve üretken bir yetişkin olabilmesi için vazgeçilmez bir önkoşuldur.
Çocuk, doğallığının ve spontanlığının gereği ve yaşadığı somut dönemin bir sonucu olarak sahnedeki oyuncunun gerçeği saklamasını kabullenemez. Oyunun olay örgüsünü anladığı anda, müdahale ederek, gerçeği ortaya çıkarmaya çalışır. Örneğin; sahnede plan yapıp “iyi” kahramana tuzak kuran “kötü” kahramanın planını açığa çıkarmak ister. Bu tam bir katılımdır. Oyuncuların ya da öğretmenlerin buna müdahale etmemesi gerekir. Daha güzeli, oyunun dramaturgisini çocukların bu özelliklerini dikkate alarak yapmak en uygun olanıdır. Unutmayalım ki, çocuk tiyatrosu yetişkin tiyatrosunun basitleştirilmiş hali değildir. Tam tersi; ilgi, bilgi ve beceri gerektiren özel bir alandır.
Oyun oynamak çocuklar için yaşamdaki en değerli şeydir. Çocuklar oyun oynayarak; sosyal ilişkileri geliştirmeyi, insanlarla iletişim kurabilmeyi, kendilerini tanımayı, yani yaşamı öğrenirler. Yaşamı anlamak onlar için kolay değildir. Bunun için aynı oyunu defalarca oynarlar. Çocuklar hayata oyunun penceresinden bakarlar. Onlar için oyun her şeydir ve son derece ciddi bir olgudur. Çocuklar oyuna tüm benlikleriyle katılırlar.
Çocuğun gelişim özelliklerini bilmek, çocuk tiyatrosu ile uğraşanlar için zorunlu bir ödev olmaktadır. 6 yaşındaki bir çocuk, dünyayı nasıl algılar? 8 yaşındaki bir çocuk hayattan ne bekler? Bu soruların yanıtları nasıl bir çocuk tiyatrosu sorusunun yanıtını barındırmaktadır.
Tiyatro anlayışımız, yaptığımız çocuk tiyatrosunu doğrudan etkiler. Çocuk tiyatrosu çerçeve sahneyi reddetmeli çocukların ortasında ya da onlardan yüksek olmayan, onlara yakın, olabiliyorsa iç içe bir ortamda oynanmalıdır.
Metin tiyatro için vazgeçilmez değildir. Unutmayalım ki, tiyatroyu yaratan edebiyatçı (metin yazarı) değil, tiyatrocudur (oyuncu, yönetmen). Oyun metnini çıkartırsanız bile, tiyatro var olmaya devam eder. Hatta pek çok sahne etmenini bile çıkartmak, tiyatroya engel olmaz ama oyuncuyu tiyatrodan çıkartamazsınız. Tiyatro için oyuncu ve seyirci gerekir. Diğerleri tiyatroya sonrada ilave edilmiştir ve tiyatronun temel asalı değillerdir. Bu nedenle tiyatroda metin bir zorunluluk değildir. Dahası ahlaki dersler veren, tümüyle konuşmaya dayalı, konuşma olmazsa dramatik gelişimi sağlanamayacak bir metin, çocuk tiyatrosu için uygun değildir. Çocuk tiyatrosunda oyunun sorunsalı, metin üzerinden değil, oyuncunun harekete dayalı rolü üzerinden verilmelidir. Çocuk tiyatrosundaki gerçek katılım, oyunun çocuklarla bütünleşmesi ve dramatik gelişimin birlikte sağlanmasından geçer. Bu bilgi ve beceri gerektiren özel bir durumdur. Bu katılımı başarabilmek için ise özel bir eğitim gerekir. Çocuk tiyatrosunun zorluğu da burada yatmaktadır.
Çocuk tiyatrosu ile uğraşanlar, mutlaka bir çocuk gelişimi uzmanı ya da psikolog ile işbirliği yapmalıdırlar. Burada bir uzmanın oyun metnini incelemesi gerektiği söylenmemektedir. Burada söz edilen, uzmanın oyunun hazırlama sürecinde ve hatta ilk birkaç oyunda bulunmasıdır. Uzman oyun sırasında oyunu değil çocukları izlemeli ve ne tür tepkiler verdiklerini gözlemelidir.
Çocuk tiyatroları mutlaka denetlenmelidir. Burada denetlenmesi gereken şey tiyatrocunun (oyuncu, yönetmen) yaratıcılığı değil, gelişim sürecinde olan ve korunması, sakınılması gereken çocuktur. Bu denetlemeyi sivil bir inisiyatif yapmalıdır. Bu sivil inisiyatifin içinde; çocuk tiyatrosu konusunda uzmanlaşmış tiyatro bilimciler, çocuk gelişimi uzmanları, alanda çocukla doğrudan ilişkide olan çocuk tiyatrocuları ve yasal iletişimleri sağlayacak resmi temsilciler olmalıdır.
Çocuğu bilmek için, onu sevmek gerekir. Çocukla uğraşmak, ona bir birey gibi davranabilmek yetişkin için emek ve çaba gerektirir. Sevgi olmazsa bunu başarmak güçleşmektedir.