ULUSAL DRAMA GÜNÜ 2006 BİLDİRİSİ

 

 

 

Dr. Tülin SAĞLAM
Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi
Tiyatro Bölümü Öğretim Üyesi 

 

 

 

20. yüzyılın başlarından itibaren gelişmeye başlayan ve tüm dünyada hızla yaygınlaşan drama, ülkemizde de bir eğitim aracı ve başlı başına bir disiplin olarak kendine oldukça sağlam bir yer edinmeye başladı. Bir Ulusal Drama Günü’nün ilan edilmesi bu gelişmenin bir göstergesi. Ancak yapılanların yeterli olduğu, henüz dramanın hak ettiği yaygınlığa ve etkililiğe ulaştığı söylenemez. 

 

Bu günün ilan edilmesi bunun da bir göstergesi aynı zamanda. Dolayısıyla 10 Ekim Ulusal Drama Günü’nü hem dramanın emin adımlarla ilerleyişini kutlamak hem de yaratıcılığın, eğlencenin ve öğrenmenin olağanüstü bir aradalığının mümkün olduğunu bir kez daha hatırlatmak için önemli buluyorum.  Bugün aynı zamanda bu alanda emek veren eğitimcileri ve sanatçıları anmak, onlara teşekkür edebilmek için de önemli bir gün. Tüm emek verenlerin yanı sıra dramanın ülkemizde tanınması, yaygınlaşması ve gelişmesi için öncü ve özverili çalışmalarından dolayı Prof. Dr. İnci San hocamıza ve Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Tamer Levent’e özel olarak teşekkür borçluyuz. 

 

İnsanın ancak oyun oynadığı zaman tam insan olduğu tespitine tümüyle katılıyorum. Oyunun yaşamda kapladığı yer ve oynadığı rol göz önüne alındığında vazgeçilmezliği kendiliğinden ortaya çıkar. Bebek, çocuk, ergen, yetişkin hepimiz, hayatımız boyunca çeşitli oyunlar oynuyoruz.  Oyunla öğreniyor, dinleniyor, eğleniyor, sosyalleşiyor, becerilerimizi geliştiriyor, potansiyelimizi fark ediyor, ilişki kurmayı, kazanmayı, kaybetmeyi kısaca insan olmayı öğreniyoruz. Adeta yaşamsal bir gereksinim oyun. Oyun olduğunu bilir yine de büyük bir ciddiyetle oynarız, zira kurallarına uyulmazsa oyun bozulur. Oyun olduğunu; yani gönüllü olduğunu, kolayca vazgeçilebilir olduğunu bilir ama vazgeçmeyiz çünkü zevklidir, eğlencelidir oyun oynamak. Gönüllü, eğlenceli, ciddi ve özgür bir etkinlik olarak oyun tüm kültürlerde, tüm insanların yaşamında yer alır. Çocuklar ve yetişkinler için vazgeçilmez bir eylem biçimi olan oyunun eğitsel süreçlere bilinçli bir biçimde dâhil edilip, eğitsel amaçlarla düzenlenmesi ve çok çeşitli eğitsel süreçlerin oyunla ve sanatla yeniden yapılandırılması yoluyla ortaya çıkan dramanın da tıpkı oyun gibi insan yaşamının vazgeçilmez bir etkinliği olacağı düşüncesindeyim. 

 

Çünkü drama bir yandan eğitimi zevkli, gönüllü, eğlenceli bir hale getirirken bir yandan da onun etkinlik alanını genişletmekte, işlevini, anlamını çoğaltmakta, etkinliğini arttırmakta, yöntemlerini zenginleştirmektedir. Oyun, sanat ve eğitimin harmanlandığı, katılımcı odaklı süreçlerin, kimlik oluşturma, bireyin kendini ve çevresini tanıma, sanatsal ve eğitsel gereksinimlere seslenebilme, yaratıcılığı geliştirme, empati kurabilme yolunda olanaklar sunma potansiyeli ortadadır. Drama bireyin gelişimine katkısının yanı sıra, özellikle barışı sağlamada önemli bir araçtır kanımca. Bir yandan farklı kültürlerin bir aradalığı ile zenginleşen, bir yandan da ne yazık ki giderek kutuplaşan dünyamızda hala savaşlar, açlık, kıtlık, şiddet, dışlanma çocuk-yetişkin hepimizin hayatını tehdit ediyor. Bu tehdidin sürekliliğine neden olan unsurların önemlilerinden biri önyargılar; bir diğeriyse bundan bağımsız düşünülemeyecek olan empati kurma becerisinin olmaması. Farklı olana kapılarını açmak, onu anlamak için çaba göstermek, farklılığı kabul etmek ve onunla uyum içinde bir arada yaşamak düşüncesini içselleştirmiş olmakla aşılır önyargılar ve empati kurulabilir. Çağımız insanı için bu beceri hiç olmadığı kadar önemlidir. Zira artık toplumlar, farklı dil, din, kültür, ırk ve anlayıştan gelen insanlardan oluşmaktadır. Bu insanların bir arada yaşama kültürünü kendiliğinden geliştirmeleri oldukça zordur. 

 

Öyleyse biz eğitimcilere düşen önemli görevlerden biri drama gibi değerli bir aracı bunun hizmetine sunmaktır diye düşünüyorum. Drama bir karşılaşma, farkına varma ve iletişim kurma alanı. Yeni insanlar, farklı kişilikler, yeni davranış ve tutumlar, farklı kimlikler, farklı kültürlerle karşılaşma ve tanışma alanı. Bu alandaki karşılaşmalar bir yandan yaşamın ciddiyetini taşırken bir yandan da oyunun güvenli ortamında gerçekleşir. Bu güvenli ortam bize korkmadan, çekinmeden kendimizi ortaya koyma, karşımızdakine açma ve dolayısıyla birbirimizi anlama, anlaşma, olanağı sunar. Hem kendimizi hem karşımızdakini tanırız; yakınlaşırız; yakınlaştıkça önyargılarımızın farkına varır; fark ettikçe onlardan kurtulabilir ve sağlıklı bir iletişim ortamına kavuşuruz. Yaşam ciddiyetindeki karşılaşmalar bize burada edindiğimiz deneyimleri gündelik yaşamlarımıza taşıma şansı da verir. Dolayısıyla din, dil, cinsiyet, ırk, politik görüş ayrılığının bir yana konduğu; duygular ve bedenlerin karşılaştığı ortamlar dramayı barış için yararlı bir araç kılar. Umarım dramanın bu hedefe ulaşmada attığı ve atacağı adımlar giderek büyür, artar ve adımların sesi savaşları bastırır. Ve yine umarım  Ulusal Drama Günü’nü daha uzun yıllar kutlarız. 

 

Bu günü ilan edenlere, devam ettirilmesi için emek harcayanlara ve harcayacaklara sonsuz teşekkürler.